DANSÖZ KIVIRMALARI

ANA SAYFA | YAZAR | BAGLANTI | EKiTAP

KÖREBE MEDYASI

                                          *KÖREBE MEDYASI

                                  

                                                  Bahattin Yıldız

                                                  Istakoz Büyüsü

                                              (Kendi Yayını), 195 s.

 

           

 

            Bahattin Yıldız, ikinci romanı Istakoz Büyüsü’nde yakın tarihin henüz sıcaklığını koruyan siyasi ve toplumsal gelişmelerini çok sert bir medya eleştirisi ile birlikte dile getiriyor. Hikaye, İnsanlığın Hainleri Pusu Kurmuş adlı elektronik gazeteden aktarılan bir makaleyle başlıyor. Makaleye göre; ”ABD, yurtdışında da çıkarlarına uygun sonuçları elde edebilmek için; her alandan hizmet alabileceği bazı kişi ve kişilikleri, özellikle bir kısım medya mensuplarını parayla, inceleme gezisi davetleriyle, hediyelerle, cazip ve ikna edici tekliflerle kendine bağlamaktadır. Bu tür faaliyetleri, resmi olmayan bir şekilde yürütürken, 11 Eylül sonrası salt medya alanında bu çalışmalarına merkez olacak ‘Stratejik Etkileme Bürosu’nu resmen kurmuştur. ”Hikayenin bundan sonrası, işte bu tez üzerine kurulu; Bahattin Yıldız, Stratejik Etkileme Bürosu’nun yürüttüğü çalışmaların Türkiye ayağının ve bir kısım medya çalışanının ABD’nin Psikolojik Savaş Lejyonerleri haline gelişini anlatıyor.

 

            İlk dört bölümde Basın Yayın mezunu iki arkadaşla, Gazi ve Özdal’la, sefil bir bekar evinde sürdürdükleri yoksul hayatlarıyla, her ikisinin de bir gazeteye kapağı atıp kurtulma hayalleriyle ve belki de onlardan daha çaresiz durumda olup her ikisini de idare edebilecek kadar açıkgöz bir genç kadınla –imece ile- tanışıyoruz. ”Beş Yıl Sonra” başlığı ile açılan beşinci bölümde taşlar yerine oturmuş gibi. Özdal ve Gazi, Körebe medyasında işe başlamışlar. Özdal’ın şahsi gayretleriyle medyanın merkez binasına çaycı olarak yerleştirdiği İmece ise genel yayın yönetmeni Cesi Hanımı –cinselliği ile- etkileyerek haber müdürlüğünde özel sekreterliğe sıçrayıvermiş.

           

Gazi dürüst bir gazeteci kimliğiyle yaşarken, dev ıstakozlarla süslenmiş zengin sofralarıyla büyülenen Özdal, geçmiş günlerdeki siyasi bağlarından kopmuş, vicdanının sesini bastırmış gibidir. Sevgilisi Fatma’nın bütün muhalefetine rağmen, siyasi tercihlerini belirleyen Körebe medyasının yayın politikasıdır. 2003 yılına, ABD ve müttefiklerinin Irak’a karşı yürüttükleri kirli savaşa ve işgale gelindiğinde de değişmez tutumu. Ta ki, sevgilisi Fatma’nın intihar haberini alana kadar…

 

            Önceleri, Körebe medyasında çalışmaktan utanç duyduğunu sıklıkla ifade eden Fatma’nın bu duygularının “mantığından değil, geçmişinin oluşturduğu duygusallıktan” kaynaklandığını düşünmüştür Özdal; 12 Eylül süresince ağabeyi öldürülen, babasıyla karşılıklı işkenceye çekilen, anne ve babasını kaybedip aç ve işsiz günler geçiren Fatma’nın bilinçaltında sakladığı anılarının bir kez daha bilinç üstüne çıktığını düşünmüş ve yaşam gerçekliğiyle yüzleştiği taktirde onun da duygusallığı bırakıp –kendisi gibi- “değişimi ve yeniliği” yakalayacağına inanmıştır. Çünkü bir vakitler Özdal da sistemi reddetmiş, sermayeye karşı koymuş, “Savaşa hayır!”, “Barış hemen şimdi!”, “Emeğin sömürüsüne hayır!”, sloganları atmış, şimdilerde, o süreçten beraberce geçtiği birçok arkadaşlarıyla birlikte gönüllü bir değişime uğramıştır. ”Önceki düşünceleri ise içki masalarının tatlı birer nostalji mezesidir” artık.

 

            Ancak Fatma’nın intiharı bir lanet gibi yapışacaktır Özdal’ın yakasına. Rüyalarına kabus olup giren Fatma’nın attığı çığlıklardan etkilenecek ve sevgilisinin evine gittiğinde eline geçen bir CD, Fatma’nın ölümünün bir cinayet olabileceğini düşündürecektir. Çünkü CD’de “ABD’nin, Irak’ı işgali öncesi ve sonrasında kamuoyunu yanına çekmek için bazı kuruluşlara dağıtılan paranın büyük bir kısmının Körebe Medyasındaki Cesi’ye ve yedi yazara, birkaç üniversite görevlisine, bazı bürokratlara, bazı işadamlarına ve daha birçok kişiye dağıtıldığını kanıtlayan belgeler…” vardır. Bu belgelerin ışığında sevgilisinin katillerinin peşine düşen Özdal’ın tamamlayamadığı haberi kamuoyuna sunmak Gazi’ye kalacak, iplikleri pazara çakın ABD’nin Psikolojik Savaş Lejyonerleri ise ülkeyi terk edecekleridir…

           

 

Bahattin Yıldız, güncelliğini koruyan uluslararası bir trajedinin Türkiye’deki yansımalarını ele alırken, ABD’nin Irak’ta işlediği insanlık suçlarını, mesela Ebu Garib Hapishanesi’ndeki işkenceleri, tecavüze uğrayan kadınları, öldürülen çocukları vb vahşet sahnelerini eklemeyi ihmal etmemiş. Üstelik bütün bunların tarihsel devamlılık arz ettiğini de vurgulamış. Bugün ABD mezalimi diye tepki gösterilen uygulamaları Saddam rejimi ya da 12 Eylül sonrası Türkiye’sinde sıradanlaşan işkence hadisesiyle yan yana getirerek toplumun ikiyüzlülüğüne sergilemesi de ilgiye değer.

 

            Yukarıdaki özetten anlaşılacağı gibi, Istakoz Büyüsü’ndeki en sert eleştirilenlerden biri de medyaya yönelik. Doğrusunu söylemek gerekirse, medyanın savaş sırasındaki tutumu, Bahattin Yıldız’ın gerçek üstücü ve yer yer mizahi üslubundan hiç de farklı değildi. Gerek basın tekellerindeki eski solcuların gösterdikleri “akbaba” refleksleri gerek bu medyada sürüp giden insani ilişkiler gerekse yerel medyanın ABD’nin uluslararası düzeyde yürüttüğü psikolojik savaşta üstlendiği rol, belki de Istakoz Büyüsü’nde dile getirilenlerden çok daha vahim bir tablo sergilemişti. Türk romanında siyasi ve toplumsal olaylara sırtını dönen, görmeyen / duymayan / konuşmayan bir yazma alışkanlığının giderek ağırlık kazandığı bir dönemde, Bahattin Yıldız’ın sergilediği tavır övgüye değer. Ne var ki, bir edebiyat yapıtını, bir romanı sadece içeriği ile değerlendiremeyiz. Istakoz Büyüsü, ele aldığı siyasi ve toplumsal meseleleri edebiyata aktarırken biçimsel açıdan zaaflar barındırıyor. Öncelikle roman kişilerini çok basit ve tek boyutlu birer taşıyıcıya indirgemesi, o kişileri karikatürleştirmiş. Ana hikayedeki polisiye boyut zaman zaman Hollywood filmlerindeki paranoyak senaryoları hatırlatıyor ve zaten zayıf olan olay örgüsünü taşıyan dili pek doyurucu değil. Bahattin Yıldız, iyi bir hikaye bulmuş, eleştirel bir tavır almış, ama ne yazık ki, iyi bir roman çıkmamış ortaya. Yine de daha iyilerini yazabileceğine dair ipuçları veriyor.

 

                                                                                                          A.Ömer TÜRKEŞ

 

           

*Bu eleştiri yazısı Virgül dergisi Kasım 2004, 78. sayısından aynen alınmıştır. 

 

Virgül dergisi’nin web adresi: www.pusula.com